PAYLAŞMAK İSTEDİĞİNİZ HERŞEYİ morboga38@hotmail.de ADRESİNE GÖNDERİN YAYINLAYAYIM. Mustafa Morboğa
   
 
  Osman Tanrıverdi Garip Softa
Osman TANRIVERDİ
Yakın zamana kadar (TV yaygınlaşmadan önce) Yörük-Türkmen (TÜRK) köylerinde, aile büyüklerinin evlerinde toplanılır, uzun kış gecelerinde, (Çocuklar, kadın, erkek hep bir arada) büyüklerin anlattığı hikayeler dinlenilirdi. Ekteki hikaye de Türkmen Kocalarından rahmetli Osman Tanrıverdi'ye aittir.
                           Garip Softa
Öğretmen Müslim TANRIVERDI'ye ithaf edilmistir.
 
ZAMANI evvelde Acem diyarında - Softa Ağa - isminde zengin bir adam vardı. Bu adamın her işi yolunda, durumu ise çok iyi idi. Softa Ağa'nın kendine bağlı ve her hususça düzgün bir karısı vardı. Karısının adı ise - Yedibenli - idi. Ikide çocukları vardı. Büyüğünün adı Osman, küçüğünün adı ise Ali idi. Softa Ağa'nın, köyü dışında, dağlar arasında çok kıymetli bir fidanlığı ve birde bağı vardı. Burası aynı zamanda bir çiftlikti. Bir çok çiftçi ve çobanları vardı. Softa Ağa çok zaman bağına gider, vaktini de orada geçirirdi. Aynı zamanda çok dindar biri olduğu için, her zaman bağında ibadetini de fazlasıyla yapardı.
Bir gün yine bağında ibadet ederken, gayibillallah tarafından, şöyle bir nida geldi:
- Ey Softa, sana bir bela gelecek, gençlikte mi gelsin, kocalıkta mı?
Softa ağa kulaklarına inanamayıp, evine döndü. İki gün bu hal vaki oldu. Softa Ağa bir cevap veremedi. Üçüncü gün yine şöyle bir nida geldi:
- Ey Softa, sen bu beladan kurtulamayacaksın, sana bir bela gelecek, gençlikte mi gelsin, kocalıkta mı?
Softa Ağa bunu karısına danıştı. Karısı ile birlikte dediler ki:
- Ne gelecekse gençlikte gelsin. -kaçtığımızdan kurtulalım, kovduğumuza yetelim.- dediler.
Softa Ağa bağa gidince yine aynı nida gelince: "Ne gelecekse gençlikte gelsin." Dedi. Söz ağzından çıkar çıkmaz, müthiş bir zelzele oldu. Yer yerinden oynadı. Softa ağa canını zor kurtardı. Bağı ve çiftliği, dağlar arasında mahvoldu.
Karısına gelerek, "- Ey Yedibenli bağdan nasibimiz kesildi. Bununla geçmis olsun." Dedi. Gece oldu, evin yanindaki ahırda yangın çıktı. Bütün hayvan ve yiyecekleri yandı, kül oldu. Evleri de yanarak, canlarını zor kurtardılar.
Softa karısına:
-Kalk bakalım Yedibenli, artık buralar bize haram oldu. Biz, başka diyarlara gitmeliyiz. Bak, hiçbir şeyimiz kalmadı. Biz burada oldukça, bu feleğin zulmü bize rahat vermez. Nasıl ki bana Cenabı hak tarafından çağrıldı, bu zulüm başımıza geldi ise, yine Allah tarafından vatanına gel, denirse gelirim. Adını bilmediğimiz diyarlara kaçalım. Sabahleyin ben kimlerden ekmek isteyeyim? Halbuki gurbet elde ekmek toplasam kim olduğumu bilmezler. Artık ağalık, beylik öldü. Kalk gidelim. Dedi.
Sırtlarına birer yorgan alıp, Osman ile Ali'yi de sırtladık dan sonra düştüler yola. Hem yola devam ediyor, hem de ağlıyorlardı.
Softa Ağa, kendi kendine; "Hey Softa Ağa! Artık, Garip Softa oldun." Diyordu.
Evvelden böyle büyük köyler yoktu. Ormanlar arasında, küçük küçük köyler vardı. Birkaç köy geçtikten sonra bir tepeye çıktılar. Bu tepeden köylerini görebiliyorlardı. Bu tepeyi aştıklarında, artık köyleri görünmez olacaktı. Kadın yoruldu. Gidemeyeceğini söyledi. Çocuklar ağlaştı. O zaman Garip Softa ağladı. Aşka gelip, aldı bakalım ne söyledi:
 
Emir Haktan geldi karşı durulmaz.
Bize haram oldu burda kalınmaz
Gitsem gurbet elde adım bilinmez
Felek gurbet ele attın yolumuz.
Gitsem gurbet ele yavrular yasta
Dönerim bakarım kulağım seste
Gurbet ellerinde olursam hasta
Gelip soran olmaz garip halimi.
Garip Softa derki, takdir yazılar
Yollarda ağlaşır ufak kuzular
yedibenlim sılasını arzular
Felek sille vurdu kırdı belimi.
 
Deyip, kestikten sonra, Yedibenli'ye dönüp;
-Yedibenli, geri dönersen sen bilirsin. Ben ise Cenabı Allah'ın
emri olmadıkça geri dönmem. Allah belki sabrımızı sınıyor. Eğer ki benden ayrılmak istersen geri dönebilirsin. Dedi. Yedibenli ağlayarak;
-İki körpe kuzuyu yalnız bırakamam. Nereye dersen giderim. Yavrularımı anasız bırakamam. Ölürsek de birlikte ölelim. Dedi.
Böylece yine yola revan oldular. Az gittiler uz gittiler. Memleketlerinden epey uzaklaştık dan sonra adını dahi duymadıkları bir köye vardılar. Köy camisinin önüne oturdular. Başlarına toplanan köylüye, "Ben fakirim. Bu yavrularımın ve benim karnımı doyuracak bir işiniz yok mu?" dedi. Köylü ise;
- Köyümüzün sığır çobanı yok. Sığırımızı yayar, geçinirsin. Dediler.
O köyde ise, zengin bir kabilenin, bütün mirasları kendine kalmış, çok varlıklı bir kadın vardı. Ona, Emine Ana derlerdi. Emine Ana: "Bunlar temiz bir aileye benziyor. Benim evimin bir gözüne otursunlar da bazı ihtiyaçlarını da ben temin edeyim."dedi. Emine Ana'nın evine oturdular. Garip Softa köyün sığırını yaymaya başladı. Kendi kendine: "Hey kahpe felek, ağalık dan sığır çobanlığına layık gördün." Der, daha beterini düşünerek, dağlarda ağlar gezerdi. Çobanlık ve Emine Ana'nın yardımı ile evini geçindirir giderdi.
Köyün yakınında büyük bir çayırlık vardı. Bir gün bu çayırlığa bir bezirgan gelerek kondu. Bezirgan başına Yusuf'u Bezirgan derlerdi. Bu adam tehlikeli bir derebeyi idi. Herkes bundan yılar ve şerrinden korkardı. Her memlekette namını almıştı. Asıl memleketi ise, Hindistan'dı.
O köyden Kirmenli Karı namı ile, şernaz ve dul bir cadı karı vardı. Kirmenli Karı, Yusuf'u Bezirgan'a fitre ve zekat almak için varmıştı. Bezirgan başı Kirmenli Karı'ya:
- Kirmenli Karı, şu çamaşırlarımı köyünüzden temiz bir kadına yıkat. Ücretini ben veririm. Dedi ve çamaşırlarını verdi.
Kirmenli Karı, çamaşırları köye getirerek, Yedibenli'ye; "Şu çamaşırlar Derebeyi Bezirganındır. Bunları yıka. Ben yarın ücretini getiririm." Dedi. Yedibenli ise, zaten kıt kanaat geçindiklerinden, çamaşırları tertemiz yıkadı. Dürdü. Bohçaladı ve Kirmenli Karı'ya teslim etti. Kirmenli karı çamaşırları getirip, Bezirgana verdi. Bezirgan çamaşırları açıp, tertemiz yıkanmış durumunu ve tertibini görünce, Kirmenli Karı'ya:
- Bu çamaşırları kim yıkadı? Dedi.
Kirmenli Karı:
- Sığır çobanın karısı yıkadı. Dedi.
Bezirgan ise;
- Bu çamaşırları yıkayan kadının kocası sığır çobanı olamaz.
Sığır çobanının karısı da bu çamaşırları yıkayamaz. Dedi.
Kirmenli Karı:
- Vallahi sığır çobanın karısı yıkadı. Dedi.
Bezirgan:
- Bu kadın ve sığır çobanı nereli? Diye sordu.
Kirmenli Karı:
- Nereli olduğunu bilmiyorum ama, temiz bir aileye benziyorlar.
Kadının adı Yedibenli. Kadını bir görseniz dünya güzeli.
- Bu kadını getirip, bana teslim edebilir misin?
- Getiririm ama bu kadını sana getirdiğimi köylü duyarsa beni taşa tutar, öldürürler.
- Sen bu kadını bana teslim edersen, ben seni yanımdan ayırmam ki, ben seni gittiğim yere götürürüm. Ne yersem onu yersin. Ne giyersem onu giyersin. Deyince Kirmenli Karının gözleri, şeytanca bir ustalıkla parıldadı. Bezirgan'dan biraz daha çamasır alarak, Yedibenli'ye götürdü. Dedi ki:
- Yikadığın çamaşırları Bezirgan çok beğendi. Ücretini bana güvenmedi. Bu çamaşırları da yıkayacaksın. Beraber gideceğiz. Ücretini o verecek.
Çamasırları yıkayan Yedibenli, Kirmenli Karı ile birlikte ücretini almak için, Bezirgân'ın konakladığı yere vardı. Varır varmaz, adam sığacak kadar bir sandık yaptıran Bezirgan, Yedibenli'yi sandığa koydu. Ağzını kapattı. Kervanı yükledi. Kirmenli Karı da birlikte yola revan oldular...
Çocuklar annelerini gözlediler, anneleri gelmedi. Akşam üzeri, sığır dağdan aşınca, çocuklar babalarını karşıladılar.
- Ey babamız, annemizi çok bekledik gelmedi. Bezirgan da göç etmiş. Annemizi almış gitmiş. Dediler.
Garip Softa'nın garipliği tamamen üstüne çöktü. Sığırı köye saliverdi ve çocuklarını da yanına alarak oturdu köyün dışına. Başladı ağlamaya. Bunu seven köylülerde başına toplandılar. Aldı bakalım Garip Softa ne dedi?
 
Yedibenlim göç eylemiş bu yerden
Al felek canımı, geçtim bu serden
Göçürdün yurdumdan, eyledin maldan
Ne bek kara yazdın benim yazımı...
 
Yedibenlim burdan göçün çekildi.
Yandı ciğerlerim ömrüm söküldü
Kan doldu gözlerim belim büküldü
Kime teslim edem iki kuzumu...
 
Bahar gelir, koyunların kuzular
Koyun meler, ciğerlerim sızılar
Ali Osman ana baba arzular
Ağlaşır yavrular anamız diye...
 
Garip Softa buda geldi başına
Felek zehir kattı bişmiş aşıma
Senelerce düşsem gitsem peşine
Ne diyara gitti, bilmem izini...
 
Dedi ve orada olan köylüye başından geçenleri anlattı. Emine Ana:
- Oğlum bunu evvelden anlatsaydın. Ben bir dul kadınım, seni malıma ortak ederdim. Sen bakardın, birlikte yerdik. Dedi. Ve devam etti. Ama olanlar oldu. Ben bu çocukları sana teslim etmem. Bunları anası bana "Tanrı Emaneti" etmişti, ne yazık ki yolu uzağa düştü. Diyerek çocukların elinden tuttu. Bu arada çocuklar ağlaşmaya başladılar. Çocuklar babasından ayrılmak istemiyor, babaları ise, çocukları terk edemiyorlardı. Emine Ana teskin etti.
- Oğlum Softa dedi, bu çocukları sana vermem. Sen bunları yollarda öldürürsün. Sen analarını aramaya çık. Allah yardımcın olsun. Ben de bunlara Allah rızası için bakarım. Ölümlü dünya, eğer sen gelmezsen, bunları evladım gibi mal sahibi ederim. Ölürsem malımı bunlara bırakırım. Dedi.
Ali ile Osman babalarının ellerini öptüler. Kucaklaşıp, vedalaşmalarına bütün köy halkı dayanamayıp ağladı. Görgülü Garip Softa Yedibenli'sini bulmak için yollara düştü. Yavrularının ağıt sesleri, gittiği yerde kulaklarından silinmiyordu. Memleket acısı, Yedibenli'nin acısı derken Garip Softa feleğin sillesini tam yemişti. Nereye gittiğini, ne tarafa gittiğini o da bilmiyordu. Gidiyordu işte. Mecnundan beter olmuştu. Giderken bir tepenin başına vardı. Tepeyi aşınca artık, çocuklarının kaldığı köy görünmez olacaktı. Hacıların da gelme zamanı idi. Baktı ki hacılar kafilesi de yavaş yavaş geliyor.
Gelen hacılar yavrusunu sevindirecek. Çocuklarının içine gelecek. Ben ise; memleketim nerde kaldı? Yavrular nerde kaldı? Yedibenlim nerde kaldı? Diyerek bir ah çekti. Oturdu bir kayanın üstüne bakalım ne dedi?
 
Varır hacılar yavrusun sever
Gurbette yavrularım boynunu eğer
Garip yavrularımı yadeller döğer
Ağlaşır yavrular anamız deyi...
 
Gater gater olmuş gelir hacısı
Yürekten çıkmıyor yavru acısı
Emanet bekliyor Emine bacısı
Ağlaşır yavrular anamız deyi...
 
Garip Softa derki, geri dön geri
Elimden aldırdım gül yüzlü yari
Kör olsun gözlerin Kirmenli Karı
Ağlaşır yavrular anamız deyi...
 
Deyip ayağa kalktı. Kendi kendini teselli ederek; Yavruların nasıl olsa emin ellerde, Hele ben gidip, Yedibenlimi bulayım deyip, yola revan oldu. Dağlar aştı. Tepeler geçti. Bazı çöllerde, bazı derelerde aç kalarak, dilenerek yol alıyordu. Ama bu arada bir aylık yol almıştı. Saçı sakalı birbirine karışmış, ayakları yalın ayak, elbiseleri tamamen dilik dilik yırtılmış, zayıflamış, her yerinden sızlayan vücudu bitkin, kendi şaşkın bir hale gelmişti. Bir köye yaklaşmıştı. Yol kenarında çesmede birkaç kadın vardı. Bunu görünce;
-Deli geliyor..... diye gülerek alay ettiler.
Bu sözler Garip Softa'ya çok tesir etmişti. Çeşmeden bir su içerek bir taşın üzerine oturdu. Bunu gören kadınlar geriye kaçıştılar. Geriden Softa'ya bakıyorlardı. Aldı bakalım Softa ne dedi?...
 
Şu gurbet ellerinde ben deli oldum.
Gülüşmen bacılar deli değilim.
Ali'yi Osman'ı bıraktım geldim
Deli zannetmeyin deli değilim.
 
Yusuf'u Bezirgan ne zaman geçti?
Zehirli ateşi bağrıma saçtı,
Yedibenli yarimi aldıda kaçtı
Aşıkmı, delimi belli değilim...
 
Bir su verin içem nolur bacılar
İçerimde yanar ateş acılar
Acep burdan geçtimola yolcular
Ben bu yolculuğun yolu değilim...
 
Kadınlar koşuşarak yanına geldiler, dediler ki:
-Kusura bakma, kıyafetin deli ama, kendin felek sillesinden deli kıyafetine girmişsin. Ne bilelim senin akıllı olduğunu?
Softa'nın bütün çamaşırlarını tazelediler. Tıraş ettirdiler. Bunu tam manası ile ağırladılar. Softa onlara:
- Buralarda demir çarık ile demir asa döğen usta bulunur mu? Dedi.
- Buraya bir saat kadar uzakta Kılavuz Köyü'nde Yusuf Usta var. Demir çarık ile demir asayı ancak o döğer dediler. Garip Softa yola çıktı. Akşamüzeri Yusuf Usta'nın köyüne vararak ustayı buldu. Karşısına geçip, aldı bakalım ne söyledi?
- Aldı Softa:
Aman Usta kölelerin olayım
Derdimin çaresi bilinmez oldu
Bir çarık, bir demir asa yapta sav beni
Gurbette yavrular ortada kaldı...
 
- Aldı Usta:
Akşam oldu gözüm görmez
Uşaklar sözümü tutmaz
Mıklandız yok demir yetmez
Yapamam oğlum yapamam.
 
- Aldı Softa:
Bahar gelir koyunların kuzular
Koyun meler ciğerlerim sızılar
Ali Osman ana baba arzular
Ağlaşır yavrular Ustam, anamız deyi
 
Dedi ve bütün başından geçenleri Yusuf Usta'ya anlattı. Usta yaşlı  başlı olgun, babacan bir adam idi. Gözleri yaşararak Softa'yı dinledi ve oğullarını yanına çağırarak aldı bakalım ne dedi?
 
Misafiri döşşeklere yatırın
Şeker şerbet ilen keyfin yetirin
Mıklandız demirlerinden seçin getirin.
Bir sana yapalım bir bana gidelim oğlum.
 
Dedi ve Yusuf Usta Garip Softa'ya çok ilgi gösterdi. Aynı zamanda Yusuf Usta erenlerden idi. Garip Softa'ya şunları söyledi:
- Ben seni rüyamda gördüm. Ölene kadar ikimiz bir arada yiyip içeceğiz ve birlikte hayat geçireceğiz. Dedi. Garip Softa:
- Madem öyle, ustam sen benim demir çarıkla demir asamı yap, ben Yedibenli'mi bulup, dönerken buraya uğrar, senide beraber alır giderim. O zaman bir arada kalırız. Dedi.
Bu hale ikisi de razı oldular. Garip Softa sabaha, kalktığında demir çarık ile demir asası hazırlanmış idi. Yusuf Usta ile vedalaşarak ayrıldı ve yoluna revan oldu.
Gittiği yerlerde, ağlıyor sızlıyor, iniltisini yalnız dağlar ve kayalar işitiyordu. Divane gibi rast gele bir istikamete gidiyordu. Zayıflamış ve halsiz bir vaziyette sallanıp gidiyordu. Bu hal üzere dört ay yol aldı. Bir gün tamamen halsizleşerek, bir köyün altından geçerken, düşüp bayıldı. Tarladan geçen bir hayır sahibi kağnısına alarak evine götürdü ve yatırdı. Garip Softa ayıldı, fakat kalkacak dahati yoktu. Adamın evinde bir müddet hasta yattı. Her gün sayıklıyor. Ali, Osman diye bağırarak uyanıyordu. Softanın bu halinden artık ev halkı da taciz kalmıştı. Bir gün Softa, yatarken rüyasında çocuklarını gördü. Oğulları göz yaşı ile karşısına dikildi. "Baba, annemizi daha bulamadın mı?" deyip ağlıyorlardı. Kollarını açıyor, çocuklarına sarılmak istiyor, fakat çocuklar yaklaşmıyorlardı. Garip Softa uyku esnasında yüksek sesle ağlamaya başladı. Zaten bunun bu halinden usanan ev halkı, Softa'yı azarlayarak uyarttılar.
- Baba ne ağlıyorsun? Artık senin zarından bıktık, usandık. Dediler. Softa gözünü açtı, baktı ki çocukları yok. Aldı bakalım ne söyledi?
 
Uzadı yollarım, dizlerim tutmaz
İsterim ölümü can tenden gitmez
Gurbette yavrularım anasız yatmaz
Ağlaşır yavrular anamız deyi...
 
Derdim gayet arttı, gönlüm bulandı
Gözde yaş kalmadı, kana boyandı
Yeter bu cefalar felek, cana dayandı
Ağlaşır yavrular anamız deyi...
 
Güldür Yedibenlim burnuma kokar
Felek pençe vurdu ciğerim yakar
Şimdi Ali Osman yollara bakar
Ağlaşır yavrular anamız deyi...
 
Akar gözlerimin yaşları durmaz
El beni tazirler halimi bilmez
Görürüm düşümde, yavrular yanıma gelmez
Ağlaşır yavrular anamız deyi...
 
Oturdum ağladım fikire daldım
Yitirdim aklımı divane oldum
Derler Garip Softa neden, sarardın soldun?
Ağlaşır yavrular anamız deyi...
 
Bunu dinleyen ev halkı Softa'ya çok acıdı. Ona daha iyi bakıp, kısa bir zamanda iyileştirdiler. Softa yoluna devam etti. Bu arada çocuklarından ayrılalı altı ay olmuştu. Bir müddet daha gittikden sonra bir çeşmeye rastladı. Çeşmenin yanına vardığında bir adam gördü. Adam, elinde mendil, hüngür hüngür ağlıyordu. Garip Softa:
- Selamünaleyküm dert ortağı. Dedi. Ağlayan adam Garip Softa'ya dönerek:
- Yolcu gardaş, benim derdim şu dağlardan büyük. Sen benimle dert ortağı olamazsın. Dedi. Softa, yaşlı adama; derdini anlatmayan derman bulamaz. Anlat bakalım baba, derdin nedir? Yaşlı adam anlatmaya başladı:
Madem ısrar ediyorsun anlatayım gardaşım. Ben bu köyün ağası idim. Şimdi adım; Ahmet Ağa iken, Deli Ahmet oldu. Ben dört aydan beri bu çesme başında mecnun gibi ağlar gezerim. Bundan dört ay evvel, şu gördüğün tarlada çift sürüyordum. O sırada buraya bir bezirgan göçü konmuştu. Bezirgan'ın adı Yusuf'u Bezirgan idi. Aslı Hindistanlı ve eski derebeylerinden idi. Bir gün öküzleri buradan suladım gidiyordum. Bir kadın sesi geldi. Şu taşın dibine çıktım. Baktım ki Bezirgan sandığı açtı, dünya güzeli bir kadın çıkardı. Kadının adı Yedibenli imiş. Bezirgan kadının teslim olmasını istiyordu. Kadın ise:
Garibimi issiz dağlarda bırakıp da sana teslim olamam, diyordu. Eğer yaklaşırsan kendi kendimi öldürürüm, diyordu. Bezirgan:
Peki kadın, ne zaman olsa benimsin. Çoktandır banyo yapmazsın. Şu çeşmede bir banyo yap. Dedi. Kadın:
Temizlik Allah içindir. Perde tutunda yıkanayım. Dedi.
Perde tuttular. Kadın Yıkandı. Çıktı. Çok ağlıyordu. Kadını yine sandığa koydular. Göç edip gittiler. Bende bu kadının haline çok acıştım. Öküzleri eve bırakıp, kadını kurtarabilirim ümidi ile evden çıkarken bana, "Nereye gidiyorsun?" dediler. Yedibenli'nin derdine çare bulacağım, dediğimde; "Bu adam delirmiş!" deyip , elimi kolumu bağlayıp, tımarhaneye attılar. Üç ay tımarhanede yattım. Düşündüm, burada yatmakla bu kadını kurtaramam dedim ve tımarhaneden çıktım. Bir aydır buralarda ağlarım. Hindistan'a gitsem, kadını bulamam. Bulsam dahi, kadın bana sahip çıkmaz. Acaba, arkadan bir arayıcısı gelir mi ola diye bu yolu beklerim.
Bunları anlattık dan sonra, koynundan bir tutam saç çıkararak Garip Softa'ya uzattı. İşte bu saçlarda, o temiz kadının yıkanırken taranıp bıraktığı saçlar. Dedi. Garip Softa saçları eline alıp, bağrına bastık dan sonra meseleyi adama anlattı. Elini kulağına atarak, aldı bakalım ne söyledi:
 
Deli oldum şu yerlerde gezerim
Yavrular orada gitti güzelim
Ölsem gurbet elde, kalsa mezarım
Arada perişan kaldı kuzular.
 
Ağlayan gözümün yaşı silindi
İbrişim saç telin nerde bulundu
Demir çarık giydim oda delindi.
Yazılmış alnımıza kara yazılar.
 
Sual edem yokuşlardan düzlerden
Kanlı yaşlar akmış kömür gözlerden
Yedibenlim vazgeçmemiş bizlerden
Yedibenlim yavruların arzular...
 
Ağlayı ağlayı göçün çekilmiş
Ala gözden kanlı yaşlar dökülmüş
Duydum Yedibenlim belin bükülmüş
Herhal yarim yavruların arzular...
 
Giderim yetişemem ardından
Attın felek vatanımdan, yurdumdan
Garip Softa iki yavru derdinden
Ölsem gene kemiklerim sızılar...
 
Deyip, kesti. Bunun üzerine Deli Ahmet:
- Evlat, sen benim derdime ortak oldun. Beraber gidelim. Dedi. Garip Softa:
- Yok baba sen ihtiyarsın. Ben yalnız giderim. Gelirken buraya uğrarım. Dedi. Bunun üzerine, Deli Ahmet: "Peki, o halde ben seni burada beklerim." Dedi. Garip Softa, yine Hindistan'ın yolunu tuttu. Yola çıkalı yedi ay olmuştu. Bu arada Hindistan'a da yaklaşmıştı......
O gidedursun, biz dönelim Yedibenli'ye. Bezirgan'ı Yusuf her zaman Yedibenli'ye teslim olmasını isterdi. Yedibenli ise; "Yaklaşma, kendimi öldürürüm."Derdi. Bezirgan ise; "Nasıl olsa benimsin." Der, bunu bir odaya hapsederdi. Bir gün Yedibenli düşündü. Kendi kendine dedi ki: "Garip Softa gelirse beni bulamaz. Bir yol bulmalıyım." Nihayet Bezirgan'a: "Bana 40 gün müsaade ette muhafızlarınla şehri bir dolaşayım. O zaman zarfında ümidim kesilir sana teslim olurum. O zaman zarfında asla yakınlık istemem." Dedi.
Bu hale çok sevinen Yusuf'u Bezirgan, "Sen benden 40 gün müsaade istiyorsun, sana 50 gün müsaade. 50 Gün şehirde gez, dolaş." Dedi. Yedibenli'ye birde yeni elbise yaptırdı. Yedibenli her gün, diğer Bezirgan karıları ve kızları ile gezmeye çıkar, şehirde dolaşmadık yer bırakmazlardı.
Yedibenli'nin içi yanıyordu fakat yanındakilere fırsat vermiyordu. Softasının bir gün oralara geleceğini biliyordu. Her gezdiği yerlerde, gözleri onu arıyordu. Bir gün yine gezmeye çıkmışlardı. Yedibenli kadınları, her zaman oldugu gibi, şehrin giriş yoluna götürdü. Birde baktı ki Garip Softa perişan bir halde, deliler gibi dolaşıyor görünce, çocuklarını ölmüş zannetti. Bu arada Garip Softa'da onu görmüştü. Aldı bakalım Yedibenli ne söyledi:
 
Ah ettikçe dağlar taşlar iniler
Arttı derdim yaralarım yeniler
Ali'den Osman'dan bir haber gönder
Yavrularım nerde kaldı garibim...
 
Garip Softa Yedibenlisini donanmış görünce, onu Bezirgan'a teslim olmuş sanarak, aldı bakalım Garip ne dedi:
 
Türlü libas giymiş salınıp gezer
Zalim felek yazımı pek devre yazar
Ölsem gurbet elde kalırsa mezar
Orada perişan kaldı kuzular.....
 
Yedibenli çocuklarının sağ olduklarını anlayınca, çok sevindi. Garibinde aklından geçenleri bildiği için, aldı bakalım Yedibenli ne dedi:
 
Yedi aydır mapislerde beslendim
Yavrulardan umudumu kesmedim
Korkma Garip Softam korkma, sana küsmedim.
Gülüne el sürülmedi Garibim.
 
Takdir böyle imiş yazılar kara
Dokunma hatırıma yüreğim yara
Sen geldin yavruları bıraktın nere
Ağlarmı yavrular anamız diye...
 
Aldı Garip Softa:
 
Soğukta sıcakta dağlarda yattım
Ayrılık ateşini bağrıma attım
Emine bacına emanet ettim
Ağlaşır yavrular anamız diye...
 
O sırada, bunların karşılıklı söyleştiklerini gören kadınlar şaşırdılar. Orada bulunan bezirgan'ın kızı, koşarak babasına gitti. Babasına durumu anlattı. Yusuf'u Bezirgan hırslanarak kılıcını çekti ve yürüdü. Koşarak Garip Softa ve Yedibenli'nin yanına geldiğinde, şehir halkı da bunların başına toplanmıştı. Gelir gelmez  Garibin üzerine yürüdü. Fakat şehir halkı tuttular. Şehir halkı:
Dur bakalım Yusuf Ağa, bu yabancının derdi ne imiş acaba? Dediler. Bu arada yüzlerce şehir halkı da bunların başlarına toplanmışlardı. Garip Softa:
- Ey ahali, bu benim karımdır. Bunu tuzakla Yusuf'u Bezirgan kaçırdı. Ben de buralara karımı kurtarmak için geldim. Dedi.
Bezirgan: "Hayır... Bu bir sahtekardır. Benim şahidim var. Getireyim konuşsun." Dedi. Şehir ileri gelenleri de toplanmışlardı. Bu arada Kirmenli Karı getirildi ve şöyle konuştu:
Ey ahali, Bezirgan haklı. Bu adam, sihirbaz bir derviştir. Bunun size zararı dokunur. Bunu buradan kovun. Yedibenliyi'de büyüledi. "Kocam" dedirtiyor. Dedi. Şehir halkı Garip Softa'ya:
- Ey yabancı, bu adam bir şahit buldu. Sende şahit bul. Eğer kadın seninse sana veririz. dediler. Garip Softa'nın Allah'dan başka şahidi yoktu. En büyük şahitte zaten o idi. Elini kulağına attı. Kalbini Allah'a bağlayarak, gözleri dolu dolu oldu, aldı bakalım ne söyledi:
 
Şimdi dergahına tuttum yüzümü
Al kana boyadım iki gözümü
Ne bek kara yazdın benim yazımı
Yetiş İmdadıma şahit bulamam...
 
Çırpını çırpını yuvamdan uçtum
Ağlayı ağlayı serden vazgeçtim
Bir çarem kalmadı pek garip düştüm
Yetiş imdadıma şahit bulamam...
 
Yedibenlim gözyaşını silmedi
Çilem tamam olup hitam bulmadı
Beni sen yarattın çarem kalmadı
Yetiş İmdadıma şahit bulamam...
 
Uzaktır yollarım gitsem gelemem
Kan doldu gözlerim yolu bulamam
Körolsun gözlerin Kirmenli Karı
Şahidim yok ben yarimi alamam...
 
Deyip kesti ve Kirmenli Karı'nın iki gözü de kör oldu...
Bezirgan bu sefer, "Bu büyük bir sihirbazdır." Dedi. Şehir halkı da: "Yabancı, bu iş sihirle olmaz. Bize, karın olduğuna dair şahit göster." Dediler. Aldı Garip Softa:
 
Kadir Mevlam budur senden dileğim
Şu kuru hurmadan meyvalar bitsin
Yardımcım Hak benim başka istemem
Yeten meyvaları dibine döksün.
 
Deyip kesti ve o anda orada kuru bir şekilde duran hurmadan meyvalar bitti, başladı dibine yetişen hurmalar dökülmeğe. Halkın bir kısmı, bu işe çok şaşırmıştı. Fakat Kirmenli Karı'da dahil çokları, "Bu bir büyücü, sihirbazdır." Diyorlardı. Garip'ten yine şahit istediler. Aldı Garip Softa:
 
Kadir Mevlam yüzünüze bakmasın
Gelin kızlar seyrangaha çıkmasın
Çeşmenizde kurusunda akmasın
Bezirgan'ın sarayları yıkılsın...
 
Dedi. Sözünü bitirir bitirmez. Bütün vilayetin çeşmeleri kuruyarak, vilayette hiç su kalmadı. Bezirgan Yusuf'un sarayları gürül gürül yıkılmaya başladı. Bezirgan:
- Bu adam sihirbazdır. Dinlemeyin... Dedi ise de, şehir halkı:
- Ey garip adam. Artık bizler sana inandık. Bezirgan haksızdır. Ne söylersen Bezirgan'a söyle. Dua ette, sularımız aksın. Bizde sana karını verelim. Al götür. Dediler. Bunun üzerine aldı bakalım Garip Softa ne dedi.
 
Yürüyen dizlerin yörümez olsun
Söyleyen dillerin lalolsun kalsın
Hey Bezirgan iki gözün kör olsun
Hak emretsin sular geri dökülsün...
 
Deyip kesti. Keser kesmez, Bezirgan'ın dili tutulup, dizinin üstüne yığılıp kaldı. Şehrin suları gürül gürül akmaya başladı. Bunu gören şehir halkı, Garip Softa'nın büyüklüğünü takdir ettiler. Kirmenli Karı'yı taşa tutup öldürdüler. Garip Softa'yı evlerine götürüp, istirahat ettirdikden sonra, bunlara at buldular. Bolca da para verdiler. Garip Softa ve Yedibenli'yi şehirin dışına kadar uğurladılar.
Altlarında at ve koyunlarında bol harçlığı olan, Softa ile karısı, rahat olarak yavrularına doğru yol almaya başladılar. Gelirken Deli Ahmet'in bulunduğu yere geldiklerinde, onu orada bekler buldular. Ellerinden öptüler. Deli Ahmet bunlarla köyüne sevinçle girerek, köylüye:
Gördünüz mü? Ey ahali, ben bunların derdinden adıma Deli Ahmet dedirttim. Dedi. Hikayeyi orada bulunan köylülere anlattı.
Birgün sonra oradanda vedalaşarak atlarına binip yollarına revan oldular. Bir müddet sonra Yusuf Usta'nın köyüne vardılar. Varıp Ustanın elini öptüler. Yusuf Usta'yı da yanlarına alarak, yollarına devam ettiler. Emine ananın köyüne yaklaşmışlardı. Yedibenli'nin içi sızladı. Kendi kendine:"Acaba yavrularım sağ mı? Öldü mü?" Diye söylendi. Geceyarısı köye girdiler. Doğruca Emine Ana'nın evinin önüne geldiler. Durumu anlamak için pencerenin altına geldiklerinde Yedibenli bir de ne görsün; büyük oğlu Osman, yüksek sesle ağlıyordu. Emine ana:
Oğlum Osman, neden ağlıyorsun? Ne zulüm gördün benden? Diyordu. Osman: Ne olurdu Emine Ana, beni uyandırmasa idin. Rüyamda annem ile babam gelmişler. Yanlarında birde Yusuf dedem vardı. Üç atlı gelmişlerdi. Ne olurdu beni uyandırmasa idin. Diyerek tekrar ağlamaya başladı. Bunu duyan annesinin gözleri dolu dolu olarak şunları söyledi:
 
Felek hançerini bağrıma çaldı
Yaş deyil gözlerim kan ile doldu
Ağlaman yavrular, anneniz geldi.
Hem Yusuf dedeniz babanız geldi...
 
Çok uzak yollardan emendim geldim
Şükrolsun Allah'a kokunuz aldım
Duydum bülbül sesinizi şaduman oldum.
Ağlaman yavrular anneniz geldi.
 
Deyip kesti... Küçük oğlu Ali uyuyordu. Bu sesi duyan Osman, aldı bakalım ne söyledi:
 
Sefil babam şu dağlarda inledi
Arttı derdim yaralarım yenledi
Uyan Ali gardaş uyan, annemiz geldi
Gardaş mahcup uykulardan uyanmaz...
 
Genç yaşımda yazım kara yazıldı
Çok ağladim anam, ciğerlerim ezildi
Anam sesin duydum, gönlüm düzüldü
Uyan gardaş uyan annemiz geldi...
 
Aldı Garip Softa:
 
Yiğitlik devrimin çağları geçti
Gençlik bir kuş idi kafesten uçtu
Ana baba sizden nasıl vaz geçti
Ağlaman yavrular babanız geldi
 
Deyip içeri girdiler. Sevinçle ve gözyaşlari ile kucaklaştılar. Aynı koyunla kuzunun meleştiği gibi koklaştılar. Emine ana'nın elini öptüler. Yusuf Usta ile Emine Ana'da erenlerden oldukları için, birbirlerini her zaman rüyalarında görürlerdi. Onlarda nikahlanıp evlendiler. Emine Ana'nın zaten malı çoktu. Emine Ana ebeleri, Yusuf Usta da dedeleri oldu. Gidip, memleketindeki malını sattı geldi. Hep bir aile oldular. Garip Softa, eski zenginliğinin birkaç misli daha zengin oldu..... Artık çilesi bitmiş, felek Softa'ya çektirdiğini artık yeter görmüştü.
Softa'da, bela gençlik de geldiği için;

-koştuğuna yetmiş, kovduğunu yakalayabilmişti...-

...darısı, TÜM DiĞER, SIKINTISI OLANLARIN BAŞINA .
Ömerhacılı Köyü, Kayseri --------------------------------
 
Peygamberler Tarihi
 
www.baktube.tr.gg
sitene ekle



www.baktube.tr.gg
sitene ekle
 
Kuran dinle
 

Reise Büro ÇELİK
 
Osman Çelik
Königsbergerstr.2
40764 Langenfeld
Tel : 02173 - 78998
Fax : 02173 - 3999696
Cep : 0172 - 7057440
Sezonluk biletleriniz Ocak ayında
ayırt ettirdiğiniz takdirde, biletlerinizi
uçus öncesi alabilirsiz.
Ödeme şartlarında büyük
avantajlar sunuyoruz...
Köylülerimizin alacağı her biletten
5 €uro Derneğimize verilecektir.
Gazeteler
 
 
Bugün 3 ziyaretçi (19 klik) burdaydı!
Ömerhacılı Köyü Web sitemizi ziyaret ettiğiniz için teşekkürler. Mustafa Morboga Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol